Sevgili Z. aklım en son konuştuğumuz konuda takılıp kaldı.
Kendi kendime düşünüyorum şimdi, ben neden başıma bu örtüyü örttüm? Neden hayatımın bir parçası, önemli bir parçası haline getirdim?
Acaba içinde bulunduğum geleneğin bir devamı olarak mı yoksa arasında yaşadığım insanların baskısı sonucu mu vermiştim bu kararı? Düşünüyorum Sevgili Z. ben bu kararı kendim mi vermiştim yoksa birileri ya da bir şeyler tarafından mı verilmişti bu karar? Girdiğim bu sorular girdabında en sonunda sakin olup tüm seçenekleri tek tek ele almaya karar verdim.
İlk seçeneğim neydi; gelenek. Evet, Müslüman bir aileye mensup biri olarak yaşıyorum. Üzülerek söylemem gerekiyor ki günümüzde dinimize ait bir çok inanç gelenekselleşmiş bir hal almış. Artık insanlar aslında İslam dinine ait birçok uygulamayı, inancı asıl anlamını yitirmiş bir şekilde yaşamaktadır. Özellikle de toplumun eğitim seviyesi daha düşük kesimlerinde başörtü anneden kıza geçen geleneksel bir havaya bürünmüş. Çoğu kız daha ne anlam taşıdığını bilmeden daha çok küçük yaşlarında başörtüsünü aslında adına tülbent dediğimiz örtüleri takmakta ve çoğu kez bunlar gelişigüzel her an başından düşecekmiş gibi bağlanmaktadır. Çoğuna sorsanız başındaki örtünün anlamını, düzgün bir cevap veremez belki de. Çünkü genellikle onu başına "Kızların başı açık olmaz, ayıp!" denilerek babasının kızgın bakışları, annesinin uyarıcı sesi eşliğinde takmıştır. Üzgünüm ama bunun bizi yaratanın ve bize gönderdiği kitabında yer alan örtünün emriyle hiç ama hiç ilgisi yoktur. Elbetteki bu ve bundan sonraki genellemeler herkesi bağlamaz, bunu da ayrıca belirteyim şimdiden. Ama benim gözlemlediğim geleneksel kapanma bu şekilde Sevgili Z. ve ben bu şekilde örtünmedim. Kız çocuklarına dayatıldığı, annemde gördüğüm için ya da anlamını bilmemeksizin başımın üstünde taç yapmadım bu örtüyü. O nedenle ilk seçeneğimizi elemiş bulunuyorum.
Bu seçeneği hızlıca eleyecek gibiyim. Çünkü bildiğin gibi babam hayatımın son beş yılına kadar üç dört senede bir gördüğüm bir insandı. Babamın izne geldiği üç dört aylık süreçte de ancak bize kendini yeniden tanıtma, sevdirme ve gideceği güne hazırlama aşamaları ile geçiyordu. Yani bu kısa süreçte hayatımı böylesine derinden etkileyecek bir konuda baskı yapması çok da mümkün gözükmüyor gibi çünkü yapacağı en ufak bir baskı ondan kopmamıza sebep olabilirdi. Bu yüzden onunla ilişkimiz genellikle bizim baskımız altında ilerliyordu. Gelelim anneme, ailemizin neredeyse tüm yükünü sırtına almış ve yorgun düşmesine ramak kalmış anneme. O, her zaman bize koruyucu bir yaklaşımla davranmıştır. Bizi dışarıya karşı sürekli korumakla kendini görevlendirmiş, alacağımız darbelere karşı bizi bir savaşçı haline getirmeye çalışmıştır. Bu eğitiminde kullandığı yöntem ise, doğruyu, yanlışı anlat ve yaşamın içinde ayırt etmelerinde onları özgür bırak. Annemin bu felsefesi beni ve kardeşlerimi birçok yönden hayata en iyi şekilde hazırlamıştı. Bu nedenle bizi seçim yapmada özgür bırakan bir annenin, örtünme konusunda da baskı yapmayacağından eminim. Zaten her dört kız kardeşten her birimizin örtünme zamanları birbirinden çok farklıdır hatta en küçüğümüzün buna şimdilik pek niyeti yok ve hiç olmasa da hiç sorun değil. Çünkü onun iç dünyasındaki gelişmelere daha çok önem veriyoruz.
Şimdi sözün özüne gelelim mi, örtündüğüm onu aşkın yıldır kazandığım tecrübelere göre neden başımda bu örtüyü taşıdığımı açıklamak isterim.
"Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar." hadisinin aksine kullar, birbirlerinin kıyafetlerine, sözlerine, davranışlarına, giydiği kıyafetin metresine, rengine, şekline bakar oldu. Hatta bazı insanlar, kadın ve erkek dengesini en iyi şekilde kurmuş olan dinimizin aksine erkek egemenliği altında yaptıkları anlatılarında dini sadece kadınların girmesi zaruri olan kapalılık ve erkeklere yapması gereken vazifeler üzerinden anlatmaya başlamaları sanırım girilmiş olan en büyük yanlışlardan. Özellikle de erkeklerin günaha girmesine vesile olarak kadınların gösterildiği anlatılar karşısında ise insanın aklını yitirmemesi mümkün değil.
Biz bu sözden şunu anlıyoruz: Kadınlarınıza söyleyin örtünsünler çünkü dünya binbir çeşit tehlikelerle doludur. Bu tehlikeler ki aşkla yaratılmış saf ve temiz olarak dünyaya gönderilmiş sizlerin kalplerini kirletebilir, karanlık izler bırakıp ruhunuzun saflığını yutabilir. Bu nedenle örtünün ki başınızdaki örtü sizi kirli ortamlara girmekten alıkoysun, yerseniz ruhunuza zarar verecek yiyeceklerden tatmanızı engellesin, hayatınızı karanlığa çevirecek safi duygularınızdan uzaklaştıracak ilişkilere girmeniz durumunda size bir kalkan olsun. Size ey kadınlar, bu örtü fani hayatınız boyunca bir hatırlatıcı olsun, kim olduğunuzu, nereden geldiğinizi ve nereye gideceğinizi, bu dünyadaki var olma amacınızı hatırlatan bir uyarıcı olsun. Bu örtü sizin kalbinizin zırhı olsun.
Biz kadınlar bu ilahi emirden bunu anlıyor ve anlamak istiyoruz. Başımızdaki örtü bizi kapatmıyor bizim semâların ötesiyle yani özümüzle bir bağ kurmamızı sağlıyor. Ruhumuzu ve benliğimizi köleleştirmeden, esir bir anlayışın hizmetine sokmadan özgürce kulluğumuzu yapmamızı ve yaratıcımızı hatırlayıp ona sevgiyle bağlanmamızı sağlıyor. Bu nedenle defalarca tüm nezaketimizle rica ediyor ve örtümüze karışmamanızı bizi onunla ve dolayısıyla manevi hayatımızla başbaşa bırakmanızı istiyoruz. Zaten tüm eleştirdiğiniz başörtüsü takma şekilleri, başörtüsünün altına giyilen kıyafetler, başörtülü kızın davranışları, ilişkileri, yaşam tarzı sorunları da dini maddeleştirmenizden, başörtüsü ve onun gibi birçok unsuru manevi anlamlarından kopardığınız için olduğunu hiç düşündünüz mü? Belki de bugün o eleştirdiğiniz kadınları özgür bıraksaydınız, onların dinleri ile olan bağlarını önce maddi unsurlarda kılıkta, kıyafette, davranışlarda, ilişkilerde vs. değilde iç alemlerinde, manevi hayatlarında kurmalarına izin verseydiniz sizce günümüzdeki birçok sorun kendiliğinden hallolmaz mıydı? Manevi hayatında ilerleme katetmiş, tüm alemleri yaratmış olan yaratıcıları ile bir bağ kurmuş insanda ne gibi bir eleştirilecek eksiklik, kusur bulabilirdiniz ki? Bulamazdınız hatta şimdi de bulmak size düşmezdi aslında. Çünkü siz çok bilen ve eleştiri uzmanları sizin kulluğunuz ne durumdaydı ki başkalarının kulluğu hakkında bu kadar konuşmaya vakit bulabiliyordunuz?
Sözün özü Sevgili Z. herkes bilmeliydi ki biz ne onlar dediği için eleştirdiği, kınadığı, bağırdığı çağırdığı için ne de maddi, dünyaya ait bir anlam üzere örtünmemiştik.
Biz yalnız ve yalnız Allah emrettiği için ve Allah'ın sevgisini, rızasını kazanmak ve ruhumuza, kalbimize sahip çıkmak için kapanmamıştık, örtünmüştük vesselam.
Emeğinize sağlık Türkolog Hanım sanırım bir çoğumuzun aklından geçeni çok güzel ifade etmişsiniz. Ayrıca fotoğraflara da bayıldığımı söylemeden geçemeyeceğim...
YanıtlaSilYorumlarınızı esirgemediğiniz için teşekkür ederim :) Düşüncelerimizin kesişmesine ve fotoğraflarımızı beğenmenize de ayrıca sevindim :)
Sil