
Herkese selam. İlk yazımı ne üzerine yazacağım hakkında çok kafa patlattım dersem doğrusu pek gerçekçi olmam. Final haftasının verdiği sıkıcılıktan ve baharın gelmesinden dolayı içimdeki eğlenme duygusunun bir sonucu olarak film izlemeye karar verdim. Yalnız eğlenme anlayışıma bayıldım doğrusu. Bir arkadaşımdan birkaç film almıştım ve onlardan birini açıp izlemeye başladım. Filmin adı Ruby Sparks. Doğrusu sadece görüntülerine kısaca bir göz attıktan sonra izlemeye karar vermiştim. Çünkü filmdeki renkler ruhuma iyi gelmişti.
Benim için her film izleme anı bir serüvendir. Filmlerde beğendiğim karakterlerden geçici bir süreliğine bir şeyler çalmakta da üzerime yoktur. Yani en azından onlardan çaldıklarımla hayal dünyamın odalarına yeni ürünler yerleştiriyorum. Yine birşeyler çalabildiğim bu filmin konusuna gelecek olursak şöyle ki:
Birkaç sene önce yazdığı romanıyla ün kazanmış olan Calvin yeniden bir roman yazmaya çalışır. Ancak bu defa yazacak bir şeyler pek bulamaz. Doğrusu bulduklarını beğenmez, bunları kim okur, kimin ilgisini çeker ki der. Yani bir yazarın bence düşeceği en büyük hataya düşer: Okunma kaygısı. Okuru merkeze alsın yazarlarımız evet ama beğenilme kaygısı duymasınlar bence. Çünkü bu kaygı özgün düşüncelerin katlini gerçekleştiriyor. Böylece yazar yazmak istediğini değil, bazı kesimlerin okumak istediğini yazıyor. Bunun sonucunda da birbirine benzer hikayeler ortaya çıkıyor. Her neyse Calvin’de bu düşünceler içerisinde düzenli olarak gittiği terapistine gitmiş ve ona durumu anlatmıştır. Aynı zamanda şunu da belirtelim ki Calvin’in tek sorunu yazamama değildir. Kendini toplumdan soyutlamış ve asosyal bir hayat sürmektedir. Tek görüştüğü kişi abisidir. Calvin’in terapisti yazmasını ister. Yazdıklarını sadece kendisinin okuyacağını istediği kadar berbat yazabileceğini söyler. Böylece Calvin’in beğenilmeye çalışma sorununun önüne geçmeye çalışır. Terapisti, üstüne basa basa özellikle berbat yazmasını ister. Hadi ama itiraf edelim ki bu korku hepimizde var. Hem de yaptığımız her işte beğenilmeye çalışmıyor muyuz? Sabah giyinirken beni nasıl beğenirler kaygısıyla giyinip bundan dolayı da uzun bir zaman sonra hazır olmuyor muyuz? Yani Calvin’in romanının gecikmesi ile bizlerin gitmemiz gereken yerlere gecikmemiz aynı sebepten dolayı olmuyor mu? Bunu bir düşünün.
Terapistinin desteğiyle Calvin hayal etmeye başlar ve bir gün rüyasında bir kız görür. Tam hayallerindeki gibidir. Rüyasındaki bu kızı Calvin,daktilosunun tuşlarıyla harf harf kağıdın üzerine çizer. Ona bir doğum hikayesi verir, bir karakter biçer. Yara izlerinden, yeteneklerine kadar her şeyi kağıt üzerinde somutlaştırır. Zamanla Calvin, harflerle resmini çizdiği kıza aşık olmaya başlar. Daktilosunun başına geçmek bu tahayyül ettiği kızla buluşma anları gibi olmuştur. Kendi deyimiyle gece yatmadan önce daktilosunun başına geçeceği anı hayal ederek uykuya dalar. Bir gün bu tahayyül ettiği karakter olan Ruby gerçek olur.
Bir anda Calvin’in evinde belirir. Tabi bu kısmı okuyunca ‘Yok artık, ne kadar saçma!’ diyebilirsiniz. Ama bırakın da lütfen biraz saçmalayalım. Hem saçmalıklardan daha özgün sonuçlar çıkıyor. Dosdoğru olduklarını sananların ulaştıkları sonuçlardan çok daha iyi hem de. Calvin’de zaten inanamaz, delirdiğini sanır ama durum ortadadır. Ruby, Calvin’in hayatında bir aşk sihri ile ortaya çıkmıştır. Öylesine gökten düşmüş gibidir. Hayatımızda güzel dediğimiz, kalbimizi çarpıtan şeyler bir anda olmaz mı zaten? Nereden, nasıl geldiğini anlamadan gelmiştir hayatımıza. Sonrasında bizde ondan önceki hayatımızı hatırlamayacak kadar unutkanlaşmaz mıyız? Aslında hepimizin buna ihtiyacı yok mudur? ‘Gelse yanıma ve ben ondan önceki zamanı unutsam, anım ve geleceğim ondan ibaret olsa, arkama attığım zamanların hepsinin içinde o, olsa!’ deriz bence yani diyoruzdur, demişizdir. Belki de hala beklemelerdeyizdir… Aşkın, monotonlaşmış insan dünyasında bir sihir olduğuna inanıp beklemelerde kalalım bakalım, belki bir gün biri de bizi yazar kader defterine!
Ruby, Calvin’in yaşamına sıcaktan uyuşulmuş bir günün ardından bir yağmur serinliği gibi gelmiştir. Ama herşeyi kontrol etmeye çalışan insan doğası gereği Calvin, Ruby’nin sevmediği özelliklerini silahı haline gelmiş daktilosunu kullanarak değiştirmeye çalışmıştır.
Ama her seferinde olumsuz sonuçlarla karşılaşmıştır. Sonunda duygu ve düşünceleriyle oynanan Ruby, kriz geçirir ve ayarlarıyla sürekli oynanan bir oyuncak gibi hata vermeye başlar. Bu da bize gösteriyor ki insan doğası kendine özgüdür ve o hiçbir şekilde dışarıdan gelen bir müdahaleyi kabul etmez. Bu durumda karşımızdaki insanları olduğu gibi kabullenmek gerekmektedir. Belki de Calvin, Ruby’i yeniden yazmak yerine onunla konuşmayı deneseydi herşey daha başka olabilirdi.Sonunda Calvin’e seçebileceği tek bir tercih kalmıştı...
Burada filmi bitiriyorum zaten neredeyse herşeyi anlattım. Bunu bana başkası yapsa çok sinir olurdum inanın. Son olarak şunu söylemek istiyorum. Yazılan her roman, hikaye, şiir vs. içindeki karakter aslında dünyaya yazılar aracılığıyla kazandırılmış bir insandır. Belki birçoğumuzun hayatına harfler vasıtasıyla girmiş karakterler vardır. Biz onları kendimize arkadaş, dost edinmişizdir. Bundan dolayı demem o ki iyi ki yazarlar var, iyi ki bu karakterleri, olayları yazmışlar ve çevremizde bulamadığımız insanları kitapların içinde bulmamızı sağlamışlar. Sayfa aralarında harflerin suretinde can bulmuş dostlarımıza selam olsun!
Rica: Yorum yapmanızı çok isterdim doğrusu!




Çok hoş olmuş doğrusu :)şükür ki bizde filmdeki gibi davranış ve duyguları değiştirme diye bir şey yok, olsaydı herkes istediğimiz gibi olurdu,ve de bu çok sıkıcı bişey bence. Allah herşeyi büyük bir intizam içinde yaratmış.
YanıtlaSilVesselam.
İlk yorum yapan okuyucum olarak size çok büyük bir sevinçle teşekkür ediyorum ^^ Dediğiniz gibi farklılıklar güzeldir ama sadece onların değerini bilenlere ^^
SilKarşımızdaki kişiyi değiştirip evirip çevirip kendi istediğimiz gibi yapmadan içimize almak mümkün müdür? Hayal kurarken inşa ettiğimiz kişi gerçekte olanla aynı kişi değil diyen biri olarak Calvin in yaptıklarına hak veriyorum. Ama doğası gereği kimseyi değiştiremeyiz, bir insanı bir kalbi bir ruhu. Bu yüzden değil midir yaşadığımız ilişkilerdeki yanılsamamız? Gerçekten karşımdaki kişiyi seveceğim günü görmek duasıyla.. yazınız için elinize sağlık :)
Sil