Merhaba dünyaya bağımlı olan ve olmayan insanlar.
Yeni umutlarla, yeni heveslerle, beklentilerle başladığımız yılın ilk yazısında sizlere Kırım'dan ve Kırım'ın ve hatta Türk dünyasının önemli yazarlarından birisi olan Cengiz Dağcı'dan bahsetmek istiyorum. Lisans yıllarında aldığım Türk Dünyası Edebiyatları dersi vesilesiyle zihnimde ve gönlümde önemli bir yer edinmiş olan Türk Dünyası Coğrafyası ve burada yaşananlar ve ağırlıklı olarak yaşanan acılar benim bugünüme ışık tutmuş ve tarihin, edebiyatın aslında yolumuzu bulmamızda ne kadar önemli rol oynadığını göstermiş bulunmaktadır. Bu vesileyle dersi aldığımız hocamıza da teşekkürlerimi bir borç bilirim.
Türk dünyasından pek çok önemli yazarımız, şairlerimiz vardır. Cengiz Aytmatov, Ayaz İshaki, İsmail Gaspıralı, İsmail Bozkurt ve benim için yeri bir başka olan Cengiz Dağcı, bu coğrafyalarda yaşanan Türklerin hikayelerine,acılarına,uğradıklarısoykırımlara eserlerinde yer vermişlerdir.Evet yanlış okumadınız Türklerin uğradığı soykırımlardan bahsediyorum. Özellikle de II. Dünya Savaşı döneminde Cengiz Dağcı'nın eserlerinde bu konuyla ilgili olarak bolca hikayeye şahit olabilirsiniz.
Bu konu ayrıca konuşulması gerektiği için burada bırakıp, yazımın ana konusu olan Cengiz Dağcı'nın eseri Korkunç Yıllar'a geçmek istiyorum.
Cengiz Dağcı'dan kısaca bahsedecek olursak, kendisinin ifadesiyle "Doğduğunuz gün siz bir Gurzuf türküsü olursunuz." dediği Kırım'ın Gurzuf kasabasında doğmuştur. Ancak gözlerini açtığı 1919 yılı pek de bir çocuğun büyüyebileceği yıllar değildir. Gerçi geride bıraktığımız pek çok yıl pek çok coğrafyadaki özellikle de Orta Doğu ve Orta Asya'daki Türk memleketlerindeki çocuklar için büyüyebilecekleri yıllar olmamıştır. Bu gidişle yılların değişeceğini de pek sanmıyoruz, zira bence bütün dünya halklarının ortak olarak kabul ettikleri tek görüş bu olsa gerek.
Cengiz Dağcı'nın hayatı ile Korkunç Yıllar eseri büyük ölçüde birbirine benzediği için onun hayatına ayrıca değinmeye gerek yok doğrusu. Romanın kahramanı Sadık Turan, aslında gerçek yaşamdaki Cengiz Dağcı'dır.
Romanda II. Dünya Savaşı yıllarında Rusların aslında bir seçenek bırakmaması üzerine Kırım Türkleri gibi diğer Türk halkları da savaşmak zorunda kalmışlardır. Aslında onların bir kısmı kendi vatanları için, Kırım, Özbekistan, Kırgızistan için kısacası Türkistan ülküsü için savaştıklarını sanmışlardır. Ancak bir kısmı ise Sovyet Rusya'nın eğitim, sosyal, ekonomik, kültürel hayatta uyguladıkları politikaları sebebiyle Türklüklerini, milli şuurlarını unutmuş ve askeri üniformanın verdiği heyecanla savaşmışlardır. Eserde milli bilinç içinde olan Türkleri Sadık Turan temsil ederken milli bilinçten uzaklaşmış, kimlikleri unutturulmuş Türkleri ise Süleyman temsil etmektedir. Öyle ki Ruslar tarafından Türklerin dillerine karşı yapılan bir baskı olarak Latin harfleri kaldırılmış yerine Rus harfleri getirilmiştir. Bunu haber alan Sadık Turan, arkadaşı Süleyman'a şunları söyler:
"Şu gazetelere bak. Senin dilin, benim dilim. Atalarımızın, dedelerimizin dili. Bir milletin varlığı, dili ve yurdu ile belli olur, öyle mi? Yüz elli yıldır, eski, Çarlık idaresi, bizi cennet yurdumuzdan sürdü, astı, kesti. Bugünkü Kızıl Rus idaresi de, şuracıkta bir avuç Tatar'ın canlı dilini kesiyor..."
Sadık'ın bu ifadeleri o kadar önemlidir ki zira bir milletin var olması için zaruri olan unsurlardan bahsediyor. Evet bir millet dili ve yurdu ve dini var oldukça ayakta durabilir ve varlığını koruyabilir. Ki yüzyıllardır bazı devletler yok etmeye çalıştıkları milletlerin dillerine, kültürlerine, inançlarına yaptıkları saldırılarla ve ardından da zayıf düştükleri anda vatanlarına yaptıkları saldırılarla nice zulüm etmişler, nice toprakları kana bulamışlardır. Tıpkı içinde yaşadığımız yıllar içerisinde yaşanılan olaylar gibi...
Hatta öyle ki geçenlerde yaptığım çalışmalar esnasında sömürgecilik politikasını benimseyen devletlerin halkbiliminden dahi faydalanarak sömürdükleri milletlerin kültürlerini, gelenek, göreneklerini, adetlerini, inançlarını vs. incelemişler bunlar üzerine çalışmışlar ve sömürgelerini elde tutmaya çalışmışlardır. Bizler ise hala halkbilimi, halk edebiyatı, edebiyat, tarih ne işe yarar ki diye oturup baş ağrıtıcı gevezelikler yapıyoruz.
Ziya Gökalp'in dediği gibi milli bilinci,uyanışı, milli birliği sağlamak için milli kültürün korunması gerekir. Bunun içinde elbetteki en başta dilin, dinin ve vatanın korunması ve diri tutulması lazımdır.
Cengiz Dağcı'da bu bilinçle bu eserini kaleme almıştır. Aynı zamanda bir tesbihin taneleri gibi dağılmış olan Türk coğrafyasına seslenmekte, geçmişte yaşanılan ve izleri hala silinmemiş olan acı hatıraları ilelebet hatırlayıp aynılarının bir daha yaşanmaması için bunlardan bir sonuç çıkarmamızı istemektedir.
Bir insanın yaşayabileceği en ağır şeyleri yaşamış olan Kırımlılar ve diğer Türk halkları savaşa rağmen, kendi vatanlarında uğradıkları hakaretlere, sömürülere, infazlara, hapsedilmelerine, evden işe giden babaların ansızın ortadan kaybolmalarına rağmen, vatandan sürgün edilmelerine rağmen, düşmana esir düşmelerine, esir kamplarında avuç dolusu bitlerle, insanın kalbini donduracak soğukla, yüz gram ekmekle karın doyurma çabalarına, türlü işkencelere rağmen, kendi ölüm çukurlarını kazmak zorunda kalmalarına rağmen çoğunun bir daha anayurda dönememelerine rağmen bu insanlar yaşamaya devam etmiştir. Hatta bunların her birini ve daha fazlasını yaşamış olan Cengiz Dağcı gibi yüzünden gülümsemeyi eksik etmemiş olanlar da vardır.
Üstelik bu insanlar onlara bunca zulmü reva görenlere bir taarruzda dahi bulunmamış insanlardır. Bu insanlar evinden, ailesinden, toprağından, hayvanlarından, tarlasından başka derdi olmayan gönlü temiz, zihni temiz, hayatları temiz insanlardır. Ancak bu insanlar bir soykırıma uğramış ve bundan dünyanın büyük bir kısmının haberi olmamıştır. Ben de bu nedenle onlara karşı hissettiğim bir vazife ile bu yazıyı paylaşıyorum. Dilerim ki bu yazı ile bir kaç gönülde Türk coğrafyasının dört bir yanında zulüm altında sessiz sedasız solan bu insanlara karşı bir sevda oluşur, dilerim ki her biri için rahmet ve dualar okunur. Selâmetle...
Not: Kırım ile ilgili en sevdiğim türkü olan "Biz Kırımdan Çıkanda" Türküsünü tavsiye ederim.!